3 Mayıs 2021 Pazartesi

OBLOMOVLAŞANLARDAN MISINIZ?

Şuraya giriş olarak ne kadar okursak okuyalım yeterli bilgiye sahip olamıyoruz minvalinde bir şeyler yazıyordum ki daha önce bu konunun çeşitli düşünür, yazar ve birçok insan tarafından vurgulandığını fark ettim. Aklıma konuyla ilgili bir sürü şey geliyor ve hepsi de daha önce söylenmiş şeyler. Bugün bu aydınlanmayı yaşama ve bu konuya değinme nedenim de “Oblomov
” Meğer dilimizde “oblomovluk” diye bir terim bile varmış ve ben kaç yıllık öğretmen, kaç yıllık kitapsever, ben Yaşar Usta bunu ilk defa duydum! Kitap bir klasik, terim olarak da kullanımı mevcut ve benim haberim bile yok! İşte böyle şeylere acayip moralim bozuluyor (Allah başka dert vermesin. Amin. ) yani daha önce duymuş olsam ve ne olduğunu bilmesem gene tamam. “Evet, duymuştum bir şeyler,” falan derim ama hiç duymamışım! Kapa dükkânı git! Oblomov’u duymamış daha, gelmiş burada “Ben şu kitabı biğinmedim.” vs diye atıp tutuyor, hadsiz! Neyse sizi iç isyanlarımla bunaltmak istemiyorum. Sonuçta Oblomov’u da öğrendim ve daha da çok okuyup, sürekli okuyup içimdeki hadsiz cahile haddini bildireceğim! Şu anki ruh halimin bir sorumlusu da Oblomov, onu da belirteyim. Okudum ama sindiremedim. Okuyalı da birkaç ay olmuştur. Ama hala kabul edemiyorum. Yani durum tembelliğin umursamazlığın da ötesinde bence –ki baktığımda tanımı için “tembelliğin ötesinde, her şeyin farkında olma, bir adım ötesini görme buna rağmen hiçbir şey yapmama” şekildeydi- Arkadaşım –bana bu bilgiyi verip kitabı alan, cehaletime ışık olan – kitaptan bahsedip, benim çevremde çok Oblomov var, deyince “Kesin ben de öyleyimdir.” dedim. Tembellik olsun, boş vermişlik olsun severim. Oturmak mümkünse ayakta durmam, yatmak mümkünse oturmam; yumurta kapıya gelene kadar işlerimi ertelerim ve “Düşünüyorum öyleyse varım, üşeniyorum öyleyse yarın.” sözünü çok severim. O yüzden okumaya başlarken Oblomov’a sempati duyuyor, her hareketine hak vererek kınamaktan kaçınıyordum. Gelin görün ki benim için bile tembelliğin bir sınırı vardır. Bu derece umursamaz olmak… Oblomov beni hem çok sinirlendirdi hem de çok üzdü. İçim burkuldu resmen. Fakat kitap muhteşem. Anlatımı, gerçekçiliği, kurgusu… İnsanı isyandan isyana sürüklüyor, kitapta yaşıyorsunuz hatta Oblomov’u şöyle bir tutup silkelemek ve “Kendine Gel!” demek istiyorsunuz. Ayrıca kitap çok kolay okunuyor. İyi ki okumuşum ve iyi ki kulaktan dolma bilgilerle “Ben kesin Oblomov’um dememişim.” çünkü bir kısmım Oblomov’u desteklese ve onaylasa da olaylar iyice kontrolden çıkıp işler sarpa sardığı halde hala bir şey yapmayan Oblomov’u anlamam mümkün değil! Her şeyin farkında yine de müdahale etmiyor, bir şey yapmıyor. Kitabın önsözünde Oblomovluğun günümüzde daha da arttığı, gençlerde görüldüğü vs söyleniyordu, ne yazık ki buna hak veriyorum. Hatta belki kişisel olaylar için değil ama toplumsal olaylar için de çoğumuzun Oblomov olduğu bir gerçek. Şikayet etme, öngörüde bulunup “ben demiştim” deme, eleştirme yüz kişinin doksan sekizinde görülürken –bilimsel değil tamamen şahsi fikrimle uydurduğum bir sayı tabi ki- elini taşın altına koyup bir şeyler yapmaya çalışan insanların sayısı her geçen gün azalıyor. Bu durum Oblomov’un hayatından da beter! Çünkü Oblomov’un hayatına bakınca kaybeden sadece o oldu! Off, dün “yarın beğendiğim bir kitabı yazayım da şenlensin ortalık” demiştim. Bugün beğendiğim bir kitabı yazdım ama gene de şenlenmedi ortalık, hatta da beter oldu. Yarın inşallah daha neşeli bir kitaptan bahsederim artık. Bu kadar karamsarlık hem bu bünyeye hem de bu bloga fazla! Herkese iyi okumalar dilerim. Bu arada kitabın fiyatı çok çok uygun. Yani bu sayfa sayısında, böyle güzel bir kitap için neredeyse bedeva! Hadi iyiyiz gene, yazıyı güzel bir haberle kapattık, kısa günün kârı!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder