5 Aralık 2012 Çarşamba

YAMYAM DİKTATÖR: İDİ AMİN!

Thomas Harris’in “Hannibal” kitabı benim için başyapıttır. İlk defa lise 2’ye giderken okumuştum. Okuduğum ilk polisiye romandı. Kurgusu o kadar heyecan vericiydi ki… Elimden bırakamıyordum. Bir yerinde de o kadar tiksinmiştim ki, okumaktan vazgeçmiştim. Tabii bu vazgeçiş sadece on dakika sürdü. Hannibal’ı yıllar içinde defalarca okudum. Nerdeyse ezberledim. Mason Verger orda “İdi Amin” diye birine gönderme yapıyordu. Ne demek istediğini tabii ki anlamamıştım. Ama anlamı bilinmediği halde ezberde duran, kullanamadığınız kelimeler gibi hep aklımdaydı . Geçenlerde okuduğum bir kitapta da aynı adama gönderme yapılıyordu (“Tanrı’nın Kızı”nda) İdi Amin benim zihnimde eski çağlarda yaşamış (milattan önce desem yeri var) vahşi, işkenceci biriydi. Kitapta, diktatör bir devlet lideri diye bahsedilince, artık bu adamı araştırmanın vaktinin geldiğini, düşündüm. Araştırınca da ilginç bir hayatı varmış diye düşünerek ve belki üç beş kişi daha merak eder de okur diyerek bu yazıyı yazmaya başladım. Tam düşündüğüm gibi vahşi ve işkenceciymiş. Kendisi hayat amacı başkalarına işkence etmek olan Mason Verger’e bile ilham verdiğine göre (Thomas Harris’in kalemiyle ama olsun) vahşetinin boyutunu düşünmek lazım. 300.000 insanın katili olduğu resmi kaynaklarda var. Ayrıca “Sevmiyorum.” diye bir sürü fili de katletmiş, o kadar insanın yanında lafı olmaz tabii de... Kınıyoruz, hoş değil! Sürdüğü insan sayısı milyonlarca. Bir de üstüne yamyam! Yemeklerinde insan beyni yermiş. “Hannibal” da Mason, Hannibal’ı domuzlara yedirmek istemektedir, İdi Amin de muhaliflerini timsah ve hipopotamlara yedirirmiş, yazar İdi Amin’den esinlenmiş herhalde. Bunların dışında kendisi 1925 doğumlu bir asker ve Uganda devlet başkanıdır. (Sekiz yıl sürdürdüğü bir görev bu) aynı zamanda boksör ve ragbi oyuncusu. (Ne ararsan var) Boksör dedik ama öyle böyle değil, bölgedeki düşmanı Tanzanya Devlet Başkanı Julius Nyerere’yi aralarındaki anlaşmazlığı ringde çözmeye davet etmiş, hem de rakibi avantajlı olsun diye bir kolunu sırtına bağlayarak dövüşecekmiş. Öyle bir boksör yani! Her neyse gelelim devlet başkanlığına… İngiliz sömürgesi olduğu yıllarda İngilizler için birçok faydalı iş yapınca, bal tutan parmağını yalar hesabı, bağımsızlıkla beraber subay rütbesi alan birkaç askerden biri olur. Yeni devlet başkanı ve başbakan Apolo Milton Obote ile yakın dostluk ilişkileri kurar ve birkaç skandala karışmasına rağmen hava kuvvetleri komutanlığına getirilir. Sonra Apolo Milton ile araları açılır ve hava kuvvetleri komutanlığından alınır (al misketlerini ver misketlerimi). Ve fakat Apolo gezi için Singapur’a gidince askeri darbe yapar ve yönetimi ele geçirir. (bi de Osmanlı hareminde entrika var diyorlar) Asyalıları özellikle Hintlileri sınır dışı eder ve Müslüman ve akrabalarını Hintliler gidince açılan yerlere doldurur. Aşırı milliyetçi bir tavır takınan İdi Amin, 1976’da kendini “Ömür boyu devlet başkanı” ilan eder. Bundan iki sene sonra Uganda Ulusal Kurtuluş Ordusu adlı gerillaların saldırıları başkente ulaşmadan kaçar. Nedense bu kaçmak benzerlerinde de var, yani Hitler, Mussolini.. Eylemlerine bakınca “kaçık” diye nitelendirilebilecek adamlar ama kaçmayı düşünemeyecek kadar da değil demek ki! Zaten mevzu bahis ulusal değil de kişisel çıkarlarsa hiç kimse gerektiğinde kaçmayacak kadar kaçık değildir. İdi Amin de kaçışını Suudi Arabistan’da eşlerinden ikisi, çocuklarından yirmi ikisinin yanında sonlandırıyor. Zaman içinde memleketine dönme çabalarında bulunmuş ama 78 yaşında ve Suudi Arabistan’da vefat etmiş. Yüksek tansiyondan, muhtemelen yediği etlerin bir tezahürü.

 Kendisi için “Helal olsun!” diyebileceğim tek şey, kendisini işadamlarına taşıtması, onların yelpazelemesiyle serinlemesi olabilir. Devlet işlerinde her türlü yalakalık vardır, ihale için adamlar hükümetin rengine göre bukalemunlaşıyorlar, (gerçi bukalemunlarda ortama değil duygularına göre renk değiştiriyormuş ama teşbihte hata olmaz, şimdilik idare edelim.) İdi Amin’e yalakalık yapmak da böyle şeyleri gerektiriyormuş; belki bacağından, kolundan kesip çevirme yapmak da büyük ihaleler kapmak için vesile olabilirdi ama kaynaklarda böyle bir bilgiye rastlamadım (gerçi söylentiye göre bir bakanını yemiş, kendisi de inkar etmiyor “Yemedim.” demiyor ama “Yedim” de demiyor, tam bir muamma!) ama kaynak dışı olarak bu hükümet yalakalarının İdi’ye insan eti sundukları ziyafetler düzenlediklerine de eminim, bu tip adamlar ellerini kanla yıkamaktan çekinmezler;hele ki iktidar böyle bir adamsa. İdi de sözüm ona tahtını onlara taşıtarak halka şov yapıyor malum ; kahrolsun kapitalist düzen!.. Oysa o adamlar da onun halkının sırtına biniyorlar! Ama halkı düşünen kim! Her ne kadar halkı için uğraşmış gibi görünse de aksi olduğuna dair çok sayıda kanıt var, buraya yazsam sayfalar sürer! İsrail, İngilizler, Filistin… Karma karışık olaylar. Ölümü Türkiye gazetesinde de haber yapılmış zat-ı muhteremin. Ama bahsi geçen gazetede benim yazdıklarımın tam tersi bir adam olarak anlatılmış! Bakış açısı herhalde… Netice itibarıyla “Allah rahmet eylesin!” diyerek yazımı bitirebilirim; çünkü inanmayacaksınız ama hobileri arasında balık tutmak, yüzmek ve sairenin yanında “Kuran-ı Kerim”i ezberlemek de var! Yazımın en başında da dedim ya, ilginç bir adam! En büyük günahlarından biri “kul hakkı yemek” olan bir dine inanıyor; gidiyor kul yiyor! Tövbe tövbeee!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder