22 Ocak 2019 Salı

NORMAL OLMAK VARKEN NEDEN MUTLU OLASIN YA DA OLMAYASIN! İŞTE BÜTÜN MESELE BU!

Son yazımda, üç beş güne yeni yorumla dönerim, nasılsa kitap çok kalın değil, demiştim. Bahsi geçen kitap Jeannette Winterson’un “Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın” adlı, adıyla bile hem mutluluğu hem de normalliği sorgulatan kitabıydı. Elime alıp 215 sayfa olduğunu görünce, oooo, dedim kendi kendime, ben bunu bir günde bitiririm! Sonra hevesle açtım ve o da ne! Yazılar minicik micinik, bir sayfası iki üç sayfaya bedel! Okudum, okudum, okudum ve bir de baktım üç sayfa falan okumuşum! Tatil bu kitapla bitecek mi yoksa derken çok ilginç bir şey oldu ve kitap hakikaten bir günde bitti! Kitabın kapağında deneme olduğu yazıyordu ama bana daha çok otobiyografi gibi geldi ve yazarın anlatımı gerçekten akıcı, sıkmıyor, öyle çok ilginç bir hayatı da yok aslında. Evlat edinilmiş bir çocuk. Çocukluğunda yaşadıkları ve yaşayamadıkları… bir kere evlat verildiği aile, belki baba değil de anne diyeyim, kesinlikle hasta, durumun başka bir açıklaması yok. Çok büyük eziyetler çekmemiş belki ama bir gün bile de sevgi görmemiş. Malum ben de yeni anneyim, henüz bir buçuk senelik. Yıllar ilerledikçe değişir mi bilmem ama bu annelik denilen şey gereğinden fazla duygusallık içeren bir şey. Özellikle yavruların söz konusu olduğu durumlarda “ana yüreği” hemen devreye giriyor. Misal ben bebek ve çocuklarla ilgili duyduğum her olumsuzlukta mahvoluyorum çünkü hemen gözümün önüne kendi çocuklarım geliyor. Mesela internette şu meşhur Palu ailesi ile ilgili bir şey gördüm, küçük kıza ispirto içirmişler diye. İki üç kendime gelemedim. Kendi çocuklarıma baktıkça gözlerin yaşarması, yutkunma zorluğu vs ve bunlar takiben bunu yapanları Allah’a havale etme süreci defalarca tekrarlandı. İnanılmaz bir şey. Bu kadar masum bir varlığa böyle bir kötülük yapabilmek! Yaşadığım her gün insanlardan daha da çok nefret ediyorum maalesef. Gerçi bu ana yüreği sadece insan yavruları için geçerli değil. Okuldaki köpek yavruları da aklıma oğullarıma getiriyor. Onlar da aynı benimkiler gibi gayet sırnaşık ve özellikle bir şey yiyip içerken aynen benim oğlanların yaptığı gibi insanın üstüne atlıyorlar, hatta geçen gün okula girmeye çalışırken bir tanesi önümde zıplıyordu, gayriihtiyari, “Dur be oğlum!” dedim, bir an kendimi evde benimkilerle boğuşuyormuş gibi hissetmiştim. İşte bu ahval ve şartlar için de tabi ki Jeannette, çocukluğuyla beni benden aldı. Hem bırakana hem de alıp sevmeyene diyecek söz yok. Belki de benim çabuk okumamın sebebi konusuydu, bilemiyorum ama gayet beğendim. Hatta hayatını anlattığı “Tek Meyve Portakal Değildir” kitabını da hemen alınacaklar listeme ekledim. Aslında ben “Tek Meyve Portakal Değildir”i almak istemiştim en başta ama kitapçı benim bu kadının hiçbir kitabını okumadığımı öğrenince bunu verdi ve “Tek Meyve’yi anlamak için önce bunu okumanız lazım.” dedi. Ben de uysal uysal “Ta-mam-öğ-ret-me-nim!” dedim –içimden- Daha okumadım ama onu da herkese öneriyorum şimdiden. Gerçi yazar bu kitapta çocukluğuyla ilgili çok ayrıntıya da girmemiş, eminim Tek Meyve’de daha fazla ayrıntı var, zaten oraya sık sık gönderme yaptı, demek ki onu okuyunca ben ağlamaktan mahvolacağım, onu keyifsiz bir zamanımda okuyayım en iyisi diyerek yazımı noktalıyorum. Herkese iyi okumalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder