23 Şubat 2012 Perşembe

“Benim vaktim kendiliğinden geçer, ben onu geçirmek mecburiyetini henüz duymadım.” diyen Akif’in bu sözünü okuyunca aklıma Alain’in “Ahmaklar zamanı nasıl öldüreceğini, akıllılar ise nasıl kazanacağını düşünür.” sözü geldi. Zaman zaman, İstiklal Marşımızı iyi ki o yazmış, dedirten bir şairdir bana Akif. Çünkü kişilik özellikleriyle de takdire şayandır. Yalnızca çok kinci olması olumsuz bir yönü ama o kadar olacak artık. Kincidir ama kini bile dört dörtlük tutar. Hatta “Kinim dinimdir.” diyen Süleyman Nazif’e kinini çabuk unuttuğu için kızar, “Kinim dinimdir”i ben söylemeliydim, senin kinin de dinin gibi zayıf, dermiş.
Akif’in hayatında en dikkat çekici noktalardan biri ne yazık ki yoksulluğu. Ömrü gerçekten sefalet içinde geçen şairimizin İstiklal Marşını yazdığında kazandığı ödülü Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne bağışlaması gönlünün ne kadar zengin olduğunun göstergelerinden biri. Bunu herkes bilir, ben de bilinmeyen göstergelerden birini yazayım, Akif’in Baytar Mektebinden sınıf arkadaşı Hasan Efendi ile araları çok iyidir ve birbirlerine söz verirler, kim önce ölürse diğerinin çocuklarına bakacaktır. Akif sözünü unutmaz ve Hasan Efendi öldüğünde işsiz ve zor durumda olmasına rağmen Hasan Efendi’nin üç çocuğu yanına alır, kendi beş çocuğuyla beraber onlara da bakar. Akif’in yoksulluğunun derecesini anlatmak için büyük şairimizin yazı masası olmadığını da yazmam tam isabet olur. Yazı masasına ömrünün son yıllarında kavuşur Akif ve arkadaşı Mithat Cemil’e yazdığı mektupta onun bu saadetine inanamayacağını, artık bir yazı masası olduğunu yazar. İstiklal Marşı’nın büyük şairi bir yazı masasına çocuklar gibi sevinmektedir. Arkadaşına, bilmelisin ki, der, bundan sonra da büyük şaheserler yazamazsam kabahat kimsenin değil kendimin.
Akif günümüzde masa üstünde türlü dalavereler döndüren maddiyat peşindeki üç kağıtçıları görse kim bilir nasıl tiksinirdi.. Zira Akif’in yüzünü bile görmediği halde düşman olduğu adamlar listesinin ilk iki sırasını bu tür adamlar tutmuştur. Bu listeye göre ; 1-) Memleketin sırtından para kazandığı halde çocuklarını yatılı bir mektepte bedava okuttuğu için …….. Bey 2-) Çaldığı servetle kendine han  ve hamam yaptıktan sonra şayet ahret varsa ne olur ne olmaz diye bir de cami yaptıran …. Bey. Bu kişilerin isimlerin şahsen açıklamak isterdim ama Akif açıklamamış, bu listenin üçüncüsü Abdülhamit’e Müslümanlığın 6. şartı gibi tapan şeyhülislam kapısının hocaları ve dördüncüsü de Yahudilermiş. Bahsetmek istediğim diğer bir konu da Akif’e göre maddeten pis olan  insanların  manen de pis olmasıdır. Maddi pislik ahlaksızlığın kıyafetidir. Ve Akif’e göre insanlar evvela dişleri ve tırnakları ile pistir. Bu iki şeyden o kadar tiksinir ki hicivlerinde bile ahlaksızların en çok bu iki yerleri pistir.
Bilmediği hiçbir şey için konuşmayan Akif iki yüzlülerden nefret eder fakat yaşı ilerledikçe; “İki yüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.” demiştir.
11 yıl mısırda kalan ve memlekete özlemini “Çıldıracaktım.” diye açıklayan şair Çanakkale Savaşlarına katılmadığı halde “Çanakkale Şehitlerine” şiiri ile savaşı ve hissettiklerini bize bile yaşatmıştır. Atatürk’ü çok seven ve “Eğer varsa Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin” diyen şairimizin de Ulu Önderimiz gibi siroz hastalığına yakalanması ve bu yüzden vefat etmesi de kaderin bir cilvesidir ancak.

“Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Onu en çolpa herifler de emin ol becerir.
Sade sen gösteriver “işte budur kubbe!” diye;
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye
Ama gel kaldırtalım dendi mi, heyhat o zaman
Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan!”

1 yorum: