21 Ekim 2018 Pazar

TANRI KÜÇÜK GÜNAHLARI AFFEDER

Birkaç sene önce emekli olan ama öncesinde uzun zaman beraber çalıştığımız bir öğretmen arkadaşım var, onunla sürekli kitap değiş tokuşu yapardık. Ben okuduğum kitapların arkasına mutlaka bitirdiğim tarihi yazarım ve beğeni durumuma göre puan veririm. Gerçi o kadar yufka yürekliyim ki hiç beğenmesem bile mesela iki veremiyorum çünkü o kadar uğraşılmış, emek verilmiş diye düşünüyorum ve beğenmediklerime üç yazıyorum, çok beğendiysem beş, diğerlerine dört. Aynısını arkadaşım da –Yasemin- yapıyor ama o puan vermek yerine yorum yazıyor. Tabii ben kitabı okumadıysam onun yazıklarından da doğal olarak etkileniyorum. Geçenlerde okuduğum – geçen dediğim ağustosta, üzerinde üç ay geçmiş ama sanki dün okudum, zaman ne çabuk geçiyor- “Tanrı Küçük Günahları Affeder” kitabına da “Tek kelimeyle mükemmel!” yazmış. Eh ben bu yorumu okuyunca tabii, yaşasın mükemmel bir kitap okuyacağım, sevinciyle kitabı elime aldım ve sonuç: “tek kelimeyle sıkıcı.” Aslında normalde zevklerimiz de uyar Yasemin’le ama ben çok sıkıldım okurken, bir de çok basit geldi. Yani kitap yorumlarken bu kelimeyi kullanmayı sevmiyorum ama bazen gerçekten gerekiyor. Kaybolan ikizini arayan bir çocuğun başından geçenler anlatılıyor. Olaylar ve olay örgüsü fazlasıyla basit, çok tahmin edilebilir (ama sonu değil, sonunda gerçekten beklenmedik bir şekilde bağlandı olay) gereksiz durumlar ve olaylarla dolu bir kitaptı. Okuması kolaydı, dil akıcıydı ama ben dikkatimi toplamakta zorlandım çoğu zaman, kitap beni içine alamadı. Açıkçası çok beğenmedim, mükemmel bulmaya da çok uzağım ama işte iki farklı bakış açısı. Biri mükemmel diyor diğeri beğenmiyor! Son karar sizin, iyi okumalar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder