21 Temmuz 2018 Cumartesi

KİMSENİN FREYA'DAN HABERİ YOKKEN KAHRETSİN Kİ BENİM OLDU!

Daha önce milyon defa belirtmiş olsam da milyon birinci kere bir daha yazayım; efenim ben de kendi çapımda, naçizane kitap yazmaya çalışmaktayım. Henüz başlarındayım, onuncu sayfasında falan! Yok yok on olur mu, latife yaptım; baya ilerledim ellileri geçtim. Ama bir aydan fazla zamandır yazamadığım için ne yazdığımı neredeyse unuttum ki bu son başladığımdan da ayrı yazmakta olduğum üç ayrı çalışma daha var! Yani dördünü toplasam bir roman edebilir (bak bu mantıklıymış, neden daha önce düşünmedim ki ben bunu!) Aynı yaşlı bir teyzenin yün torbası gibi yarım yarım bir sürü işlerle dolu çantam. Yazmaya çalıştığım için biliyorum, düzgün bir şey yazmak zor; yani düşünmek lazım, biraz –hatta baya- özenmek lazım. Ki özenerek de yazmaya çalıyorum (ondan hiç ilerlemiyor ya) misal koskocaman üniversite hayatımda yazılı anlatım dersine katkım sadece iki tanecik yazı oldu çünkü kısıtlı sürede (genelde bir hafta) yazmayı yetiştiremiyordum! Önce konuyu kafamda evirip çeviriyordum ve kafamda yazmaya başlıyordum. Bu kafamda yazdığım şeyler biraz palazlanınca kağıda dökmeye başlıyordum ama karışık olarak, sonra kağıt üzerinde düzenlemeler yapıp sıraya koyarak bağlıyordum. Sonra git derste iki dakikada oku! Aynı yemek yapmak gibi, hatta sarma sarmak gibi de diyebiliriz. Uğraş uğraş saatlerce sürsün, beş dakikada yensin. Bu sebeple yaza yaza iki tanecik yazı yazabildim. Vee ikisi de bir halta benzemedi dermişim! Yok yok benzedi. Bir tanesini neden yazdığımı hatırlamıyorum ama üniversite sınavına hazırlanmakla ve sınavı kazanmakla ilgili bir şeydi ve çok beğenilmişti (alkış almıştı) aslında bulsam, burada paylaşsam eminim ki pek çok kişinin duygularına tercüman olur, (üstelik dram her zaman seyirci ya da okuyucu bulur kendisine.) İkinci yazdığım anı türü için oluşturacağımız bir yazıydı. Herkes ne yazacağını anlatıyordu, bana sordu arkadaşım, sen neyi yazacaksın, diye. Bir gün iki arkadaşım yolsa bana “hişt hişt” yapmıştı, onu yazacağım, demiştim. (hayatında hiç hiç olay olmamış, iki işi hişt yapınca sevinçten havalara uçmuş biri olduğumu kesinlikle düşünmeyin, ne yazmıştım hatırlamıyorum ama orada verdiğim bir mesaj vardı ve bu mesaj yolda kızlara laf atmayın falan da değildi ) Aslında önemli olan ne anlattığından ziyade nasıl anlattığındır (sanat sanat için midir yoksa toplum için mi ya da yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan vs vs vs) ve ben bu saçma konuyu büyük boy kareli kağıda satır boşluğu olmadan iki sayfa olarak yazmıştım. Vay be! Sanırım o zamanlar kelimelerim daha çokmuş, harcaya harcaya bitirmişim zamanla, artık daha az kelimeyle daha çok şey anlatmaya çalışarak hata yapıyorum belki de. O yazım da çok beğenilmişti hatta bir kere daha okumuştum ve hoca diğer sınıflarda örnek metin olarak okumak için temize çekmemi istemişti ama sonrasında çektiğim temizi beğenmeyip (yazılarımı okuyamamıştı ama çirkin yazı yazmak zekanın göstergesiymiş… zekam hayatımı olumsuz etkiliyorsa suç benim mi!) bir daha yazmamı istemişti ve ben yazmamıştım (bir nevi sanatçı –bozuntusu- kaprisi gibi görünebilir ama değil. Koskoca iki sayfa, eciş bücüş yazıyı yaz Allah yaz! Nasıl yazayım tekrardan! Ayrıca sanki bir günde yazım güzelleşecek mi, hoca takdir etmese de zaten en güzel yazımla yazmıştım. Nasılsa tekrar beğenmez diye –önyargılar kahrolsun- yazmamıştım.) Evet, dediğim gibi çok beğenilmişti ve ben de sonrasında zirvede bıraktım, ne yazsam artık olmaz dedim bir daha da yazı falan yazmadım derse. Yani uzun lafın kısası yazı yazmak çok zor, hele ki kitap yazmak… O yüzden en “uyduruk” kitapların yazarlarına bile saygı duyuyorum. Emek vermiş, uğraşmış vs vs. Amaaaa… Janee! Janeeee! Jane! Bana bunu yapmayacaktın! Bu nedir ya! “Kimsenin Freya’dan Haberi Yok” Ay iyi ki de yok! Ben, yazdığın saçma sapan kısımları olsa da görmezden geldiğim romanlarını severek okuyayım, her kitabını alayım, sonra “kimsenin freya’dan haberi yok”un çıktığını göreyim, sevineyim, kitap almama yeminimi bozayım ve hemen alayım… Çıka çıka bu mu çıktı yani! Tamam, zaten Jane Casey bir Grange değil, (şimdi her yazıda bu adamı anmasa olmaz diyebilirsiniz ama adam alanında resmen bir Maradona bir Messi, ben ne yapayım! ) gene de güzeldi yani kitapları okunuyordu. Fakat o ne yaptı! Gitti, Tess Gerritsen’in yaptığını yaptı. Tess de Cerrah, Çırak, İkiz Bedenler, Mefisto Kulübü gibi gayet iyi kitaplar yazdı, sonra birden piyasada bir Tess kitapları patlaması oldu. Şaşırdım ama dayanamayıp aldım, o kadar çoktu ki isimleri bile kalmadı aklımda. O yüzden buraya yazamıyorum. Bir tanesini okudum resmen başkaları adına utanmak olayını yaşadım. Olamaz, falan diye triplere girdim kendi kendime. Bu kadar basit, bu kadar saçma. Başka bir yazar olsa, hep o standartta yazsa amenna, o şekilde sevenler de olabilir ama Tess’e hiç hiç yakışmadı. Dolayısıyla benim için maalesef Tess’e duyduğum hayranlık bitti. Şimdi de aynısını Jane Casey yapmış. Acaip basit bir anlatım, çok saçma bir konu. Tam bir hayal kırıklığı. Bitirdikten sonra arka kapağın iç tarafında ne görsem beğenirsiniz! Kitap gençlik kitabıymış, Jane Casey artık bu seriden de yazacakmış da bilmem ne… Bunun yazılacağı yer arka kapağın iç tarafı mıdır yani! Ayrıca gençler için de çok parlak bir kitap değil bence ama bilemeyeceğim tabi yeteri kadar genç düşünmüyor olabilirim. Daha önce belirtmiştim ancak bebeklerim uyuduklarında okuyabiliyorum diye. Buna rağmen okumam 24 saat sürmedi! Düşünün artık ne kadar kolay bir kitap. Gerçi ben bunları yazdım ama beğenenler de olabilir, bazen oluyor. Mesela ben hiç beğenmedim diyorum başka bir arkadaş da bence fena değil diyor. O yüzden bir kitap hakkında en iyi yorum kendi okumanla yapılır, şeklinde güzide bir cümleyle herkese iyi okumalar diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder